Newton'un Felsefesi

Isaac Newton(1642-1727), felsefe bakımından zengin ve kargaşalı, Avrupa'da Aristocu felsefenin etkinliğinin azaldığı, Descartesçı felsefenin ortaya çıkıp yıkıldığı, Büyük Britanya'da "Deneysel Felsefe"nin ortaya çıktığı, ve doğa felsefesi için hazırlanan sayısız matematiksel ve deneysel metotların bulunduğu bir dönemde yaşamıştır. Newton'un
Sir Isaac Newton
 Matematik -rakibi Leibniz ile Calculus hesabına yaptığı katkılar dahil- ve şimdi Fizik adıyla bilinen bilimlere yaptığı katkılar onun bıraktığı etki üzerine edilebilecek tartışmalara egemen gelebilecek durumdadır. Aynı zamanda modern felsefenin çıkış zamanlarında da büyük bir etki bırakmıştır. Öyle ki on yedinci yüzyıl sonları ve on sekizinci yüzyıl başlarındaki felsefe tarihini kavramak, Newton'un rolü göz önünde bulundurulmayınca çok zor olur. Descartes'çı fikir ve yöntemlerle hayatının erken dönemlerinden beri ilgili olması en az, onun, Leibniz ile gerçekleştirdiği tartışmalar sonucu 18. YY felsefesini oluşturması kadar kayda değerdir. Pekâlâ Newton'un zamanının geleneksel azizler listesinde bulunmadığı görülebilir ki bu liste Descartes, Spinoza, Leibniz, Locke, Berkeley ve Hume'den oluşan "Büyük Altılı"dır(Bu altılı 18. YY sonlarına doğru, Kant felsefesinin felsefe tarihi görüşleriyle bağlantılı olarak Akılcılar ve Empiristler olarak ikiye ayrılmıştır.). Fakat bu altılının tasavvuru, onlardan önceki bilimlerle zor bir mücadele içinde bulunmuştur. Ve belki sadece Spinoza ayrı tutularak, Newton'un diğer beş kişi üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak büyük bir etkisi olduğu söylenebilir. Bundan dolayı, Newton'un modern çağa getirileri ve etkileri çok fazladır.


1.Newton'un Doğa Felsefesi Tarihindeki Yeri

Doğal olarak, Newton'u Calculus hesabına yaptığı katkılardan dolayı bir matematikçi ve fizik üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı bir bilim insanı olarak adlandırabiliriz. Matematikteki yeteneği sadece fizik dünyasını alakadar eden bilgece teorileriyle değil, aynı zamanda optik alanında yaptığı çalışmalarla ve deneysel yöntemlerle de alakalıdır. Newton'un bir teorici olarak ortaya attığı teorilerin, bir deneyci olarak gerçekleştirdiği deneylerle uyuşması da takdire şayandır. Gerçekleştirdiği işin her yönü, onun modern bilimde adının geçmesini pekâlâ destekler. O, birkaç kişi ile beraber  modern çağın en büyük bilim insanlarından biri olarak görülür(Belki ancak Einstein ya da Darwin ile aynı kefeye konulabilir.). Fakat onu yalnızca bu bakış açısıyla görmek -ki 21. YY'da da muhtemelen bu görüş baskın gelecektir- makul değildir. 


Eğer Newton'u tarihî bir bakış açısıyla görmeye çalışırsak, farklı ve daha karmaşık bir tasavvur ortaya çıkacaktır. Newton'u yalnızca bir bilim insanı olarak görmenin ise kendine ait bazı haklı tarafları vardır. Öncelikle Newton'un yaşadığı zamanda bilim insanı olarak nitelendirilen bir sınıfın varlığından bahsedilemez. Nitekim kelimenin kendisi de İngilizce'ye 19. YY'da katılmıştır. İngiliz Bilim Geliştirme Derneği'nin Haziran 1833'te, gerçekleştirdiği bir toplantıda, Cambridge mensubu filozof William Whewell "bilim insanı" kelimesini ortaya atmıştır. Toplantıda Whewell, nasıl ki sanat alanıyla ilgilenen insanlara sanatçı(artist) deniyorsa, bilim ile ilgilenen insanlara da bilim insanı (scientist) denmesini ve bilim insanlarının artık "filozof" olarak adlandırılmamasını önermiştir. Nitekim 19. YY başlarında Newton gibi insanlar "filozof" ya da daha spesifik olmak gerekirse "doğa filozofu" olarak adlandırılıyordu. Bu sadece anlam ile ilgili bir karmaşa gibi gelebilir fakat işin aslı öyle değildir. 17. YY ve 18. YY'ın bir kısmında (en azından 1750'ye kadar), Newton gibi kişiler, çağın eski geleneklerine uygun olarak doğa felsefesi üzerine çalıştılar. Fizik, Kimya, Biyoloji gibi bilimlerin tam denetimi henüz şekillenmemişti. Doğa üzerine çalışmalar yapan filozoflar gezegen hareketleri ve boşluğun(vakum alan) oluşturulması gibi konuların yanı sıra insan bilimlerine -ruh ve akıl üzerine çalışmalar da dahil olmak üzere- ve doğanın, kutsal yaratıcıyı nasıl yansıttığı üzerine de araştırmalar yaptılar. Newton'un büyük eserinin ismi "Philosophiæ Naturalis Principa Mathematica" (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri), onun, Descartes'ın "Principia Philosophia"(Felsefe İlkeleri) adlı eseriyle bir diyalektik oluşturması niyetinde olduğunu gösterir ki bu eser doğa kanunlarından, Tanrı'nın günlük yaşamdaki etkisine kadar birçok konuyu ele almıştır. Tıpkı Descartes'ın, Aristocu ya da Skolastik görüşü ve yöntemleri doğa felsefesinden çıkarmaya niyetlendiği gibi, Newton da Descartes'ın görüşlerini o felsefeden kaldırmak için çalışmalarda bulunmuştur. Bundandır ki Newton'u "Doğa Felsefesi" akımı içinde görüp yorumlamak daha aydınlatıcı olacaktır.


Bilindiği gibi 13. YY ve 16. YY arası gerçekleştirilen doğa felsefesinin Aristocu yöntemlerle yorumlanması, özellikle orta çağın Hristiyan kısmında, Aristo'nun doğa hakkındaki fikirleri ile yapılıyordu. Doğa üzerine çalışan filozofların çoğu, bildiriler okuyarak(Aristo'nun tasavvurları üzerine yorumlar gibi) aslında deneysel yöntemlere yönelme ya da matematiksel teknikleri kullanma girişiminde bulunmuyorlardı. Aristocu çevrelerde doğa felsefesi matematiksel bir disiplin gibi algılanmıyordu (örneğin optik ya da astronomiden farklı olarak);onun yerine, nesnelerin doğalarına ve nedenselliğe odaklanmış durumdaydı. 17. YY'da; Galileo, Boyle, Descartes ve Newton gibi doğa filozofları, kavramsal, matematiksel ve deneysel yöntemler geliştirerek Aristocuların yalnızca bildirilerini değil, yöntemlerini de reddetmeye başladılar. Newton Descartes'ın Aristocu fikirlere karşı çıkmasına saygı gösterdi fakat Descartesçıların, doğayı anlama girişiminde, Galileo'nun matematiksel tekniklerine ya da Boyle'un deneysel tekniklerine yeterince başvurmadığını düşündü. Ayrıca bu yeni yöntemlerin daha sonraları "Bilimsel Devrim" olarak adlandırılacak bir olayın da merkezi olduğunu belirtmek gerekir. Bu değişikliklerin 17. YY'daki merkeziyetine karşın, doğa felsefesinin ufuklarında çok büyük etki yaratmamıştır. Newton gibi doğa filozofları "hareketin doğası" gibi konular üzerine göze alınabilecek bir enerji sarf etmişlerdir fakat onlar, bu gayreti "kutsal olan"ın analizini de içeren bir girişim için sarf ettiklerini işaret etmişlerdir. Descartes'ın aksine Newton bir doğa filozofuydu, yani modern felsefenin bir kurucusu değildi. Her şeye rağmen onun 18. YY felsefesine olan etkisi çok fazlaydı;Britanya'daki, kıtadaki ve hatta Yeni Dünya'daki şahısların ve geleneklerin sınırlarının çok daha ötesinde bir yerde. Ve Newton'un etkisi en az iki belirgin yönden incelenebilir.

Birinci olarak, Newton'un Opticks ve Principia adlı eserleriyle elde ettiği başarılar felsefi açıdan öyle bir öneme sahipti ki 18. YY sırasında ancak birkaç filozof bunları görmezden gelebildi. Bu zamandaki belli başlı filozofların bazıları, Newton'un bilgi felsefesi hakkındaki iddialarını kendi sistemleri içinde yorumlamaya çalışıp kendilerinin ve Newton'un fikirleri arasındaki uyumu görünce bu iddiaları felsefi nizam için birer kriter olarak ilan ettiler. Yüzyılın başlarında Berkeley, Newton'un calculus alanındaki çalışmalarına The Analyst'te, dinamik alanındaki çalışmalarına De Motu'da ve hatta yerçekimi kanuna da, ünlü eseri Hylas ve Philonus Arasındaki Üç Diyalog adlı eserinde bağlı kalmıştır. Berkeley Üç Diyalog adlı eserinde, filozofların sözde maddesel insan vücudunu oluşturması gereken ilkel gerekçeleri listelerken, açık bir şekilde "yerçekimi"ni boyut, şekil, hareket ve dayanıklılık listelerine eklemiştir ki bu bize henüz Principia'nın geniş bir coğrafyaya yayılacak olan ikinci edisyonunun yayılmasından evvel dahi (Newton'un ilk edisyon ile yarattığı etkinin)maddesel insan vücudu üzerine görüşleri değiştirdiğini gösterir. Hume, Newton'un doğa felsefesi görüşlerini empirik bir bağlamda incelemiş ve bu görüşler içindeki esas çıkarımlara İnsan Doğası Üzerine Tez ve İnsan Anlayışıyla İlgili Araştırma adlı eserlerinde yer vermiştir. Newton'un çalışmaları aynı zamanda yüzyıl sonlarına doğru yazacak olan düşünürlerin bile  kayda değer olarak nitelendireceği bir yazışmaya; Leibniz ile Newton'un öğrencisi olan Samuel Clarke arasında geçen karşılıklı bir yazışmaya da olağanüstü bir hız kazandırmıştır. "Yaşayan Güç" tartışması ve yüzyılın ortalarında etkisini yitiren Descartesçılar ve Leibnizciler arasında gerçekleşen anlaşmazlıkların aksine, Leibnizciler ve Newtoncular arasındaki tartışma felsefi bakımdan onyıllar boyunca sürecek, Émilie du Châtelet'in, Aydınlanma Çağı sırasında yayınladığı "Fiziğin Temelleri" adlı etkileyici yapıta büyük bir hız kazandıracak ve "Saf Aklın Eleştirisi" adlı yapıtla sonlanacak olan, Kant'ın eleştirel felsefesi arkasında büyük bir rol oynayacaktır. Buna ek olarak Newton'un çalışmaları İngilizce, Latince ve Fransızca literatürüne "yorumlayıcı yazılar"ı katmıştır ki bu literatürde John Keill'ın "Doğa Felsefesine Giriş"i, Henry Pemberton'ın "Isaac Newton'un Felsefesine Bakış"ı, Colin MacLaurin'in "Isaac Newton'un Felsefi Keşiflerinin Açıklaması" gibi bazı eserler bulunur(Bu eserler  muhtemelen Hume, Du Châtelet ve Clairaut'un, Newton'un "Principia"sını yorumlamasında büyük bir etkiye sahiptir.). Bunlar ve bunların benzeri "yorum" yazıları farklı edisyonlarla basılmış, çeşitli dillere çevrilmiş ve genelde nüfuzlu olmuşlardır.

Newton'un etkisiyle beraber ortaya çıkan ikinci bir şey ise, Newton'un görmezden geldiği bazı soruları çözmeye çalışan düşünürlerin yine Newton'un metotlarını kullanmasıdır. Öklid'in geometrisi ve onun kullandığı yöntemleri, 17. YY felsefesi için kuramsal bir temel oluşturmuştur; örneğin Descartes "İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar" adlı eserinde, tıpkı Geometri'deki gibi bir kesinliği kendi hayatında bulmak istediğini söyler ve Spinoza da "Etik" adlı eserini "geometrik yöntemler" ile yazdığını belirtir. Newton'un çalışmalarını ise 18. YY felsefesine temel bir kalıp kazandırırken ve kuramsal birtakım örnekler sunarken görebiliriz, fakat felsefenin asıl görevlerinden biri ise bu yeni Newtoncu yöntemlerin temel olarak ne içerdiğini tam olarak ifade etmekti. David Hume, Newton'un etkisinin bu yönünü belki de en sade şekilde açıklayabilen düşünürdür. 1739'da kaleme aldığı "İnsan Doğası Üzerine Tez" adlı eseri, şöyle bir ikinci başlık içerir:

"Manevî Konuları Anlamlandırmanın Deneysel 
Metotlarına Giriş"

ve burada "Opticks" ya da "Principia"da bahsi geçen metotların söz konusu olup olmadığı meçhul olabilir. Hume'un da metinlerinde açıkça onayladığı gibi, çeşitli 18. yy filozofları, "zihnin Newtonları" olarak alındılar veya öyle olmaya çalıştılar. Hume için bu, doğadaki izlenimlerini de bularak, Newton'un deneysel yöntemleri olarak aldığı şeylerle, onları tanımlayan en genel ilkeyi bulmaktı. İzlenen bu yöntem, daha sonraları Hume'un "gerçeğin elementleri" olarak tanımlayacağı krallıkta ulaşılabilecek en yüksek bilgi seviyesine ulaşılmasına izin verecekti.
Newton'un "yöntem"lerinin 18. yüzyıla olan etkisine karşın, Principia'nın 18. yy doğa felsefesi içinde "matematiksel fizik" ve "felsefe" dallanmalarını oluşturmasının çok daha büyük bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Ve Newton'un doğa felsefesine yaklaşma şeklini daha güçlü idrak edebilmek için bu tarz tarihî gelişmeleri daha iyi algılamamız gerekir - ki bu gelişmeler en azından 1750 yılına, yani Newton'un ölümünden sonraki bir zamana kadar pekişmemiştir. Eğer Newton'un "matematiksel fizik" adlı bir hazır ilkeler bütünü içinde çalıştığını düşünmezsek, onu, daha çok doğayı inceleyen bir filozof gibi düşünürsek, aslında onun keşiflerinin -temelleri olan bir fizik alt dalı yerine ileriki zamanlarda doğa felsefesinin alt dallarının yeni çalışma alanlarına dönüşmesini sağlatan bir süreç başlattığı için-  çok daha etkileyici olduğunu görebiliriz. Bu süreç onyıllar boyu sürmüştür ve aynı zamanda doğa ve doğa olaylarını anlamak için gerçekleştirilen birçok yöntembilimsel ve ilkesel tartışmaları da içermiştir. Newton'un kendisi ise bu tartışmalara yalnızca 1672 yılında yayınladığı optik makaleleri ile değil, optik hakkındaki çalışmaları ve Principia'nın yaratığı değerli yöntemsel tartışma ögeleri ile de dahil olmuştur. Bu tartışmaların içeriğini ise hipotezlerin doğru kullanımı, uzay ve zamanın doğası ve açık araştırmanın doğru kuralları gibi konular oluşturmuştur. Newton'un başarıları, doğa felsefesine Descartes'çı ve Leibniz'ci yaklaşımların ortadan kalkmasını da sağlamıştır; 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyılın büyük bir kısmında fizik, çoğunlukla Newton temelli bir kuruluş olarak görüldü. Fakat bu başarılar, Newton'a göre, kapsamlı ve ömür boyu sürecek tartışmalar dizisinden ibaretti. Bu tartışmaların odağı ise genelde temellerle ilgili olsa da aynı zamanda doğa felsefesine yaklaşmak için gerekli yöntembilimden de bahsedilmiştir.



2. I. Yöntembilim : 1670'lerdeki Optik Tartışması
 Filozoflar uzun bir süre boyunca Newton'un yeni dönemin başlangıcındaki tartışmaları anlamalarına yardımcı olabilecek çalışmalarının çeşitli yönlerini biliyorlardı. Örnek olarak, uzay ve zamanın varlığının felsefesi hakkındaki tartışmalar, Newton'un meşhur "mutlak uzay" tabirini içinde barındırmadan gerçekleşemezdi. Benzer şekilde, bilimsel anlamlandırmada "varsayım"ların rolünden bahseden herhangi bir tartışma da Newton'u, belirgin bir şekilde, dolaylı ya da doğrudan, dahil ederdi. Newton'un çalışmalarının bu yönü çağdaş bilimde de değerli yerini korumaktadır, fakat Newton hakkındaki tartışmaların kapsam alanı müthiş bir şekilde artmıştır, öyle ki bu tartışmalar, Newton'un aydın hayatının olgun halinin tamamını da kendi ilgi alanına dahil etmiştir. Bu, özellikle Newton'un yayınlanmış ilk çalışmalarının üzerine -ki bu çalışmalar optik üzerinedir- yapılan tartışmalarda pekâlâ belirgindir. "Asil Cemiyet"in 1672'de başlayan "Felsefi İşlemler" adlı yayınlarında yayınlanan Newton'un  optik alanındaki çalışmaları, en az üç birbiriyle alakalı konuda onun gelecek çalışmalarının içeriğini belirlemek için sahne hazırladı (Newton yetmişli yaşlarına kadar etkin kalmıştı). Birinci olarak Newton'un, Cemiyet'in sekreteri olan Henry Oldenburg'e gönderdiği "Işık ve Renkler İçin Yeni Bir Kuram" başlıklı mektup, en sonunda Robert Hooke, Christiaan Huygans ve G.W. Leibniz gibi önemli filozofları dahi içerecek olan acil, geniş ve uzun süreli bir tartışma başlattı. Newton bu bireyleri yalnızca onun görüşlerine karşı çıktıkları için değil aynı zamanda onları yanlış yorumladıkları için işaret etti. Bu deneyim Newton'un mektuplarında gayet rahat bir şekilde görülen, hayat boyu sürecek olan ve hiçbir zaman aşamadığı zihinsel tartışmalara karşı olan nefretini şekillendirmeye yol açtı ve bu, Newton'un kişisel bir özelliği haline geldi. İkinci olarak, Newton kendisini eleştirmenleri tarafından yanlış yorumlandığı şeklinde gösterdiği için, optikte ve ışıkla yapılan herhangi bir deneyin yorumlanmasında üstseviye yöntemine başvurdu. 

----

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cinsel Arzular ve Ahlak

Parabol