Açık Kaynak Beyin Akıntısı
İlerleyin
Sakin güzeller
Size bu öfkem
Kandırmayın beni
Kırmızı dudaklarınızla
İri memelerinizle
Parlak saçlarınızla
Dişlek gülüşlerinizle.
Boş altı güzelliğinizin
Boşaltın tilkilerinizi
Ölü dillerinizde
Ölü gözlerinizde
Adım kaybolmasın
Yüzüm yansımasın.
Birsiniz hepiniz ve
Ben tekim burada
Attığınız her adımda
Tiksinç nabzınızı duyuyorum
Kendi çitlerinizin arkasından
Gülerek size bakıyorum
Çitlisiniz siz
Cildinizden de beri çitleriniz.
Kara kan dolaşıyor içinizde
Her damarınızın ortası pıhtı
Sakatlarsınız.
Sakatlarsınız.
Duymam işkencenizi
Saçlarım sağlam artık
Kokum benim içimde
Dokum senin içinde.
Açmayın gözlerinizi
Elimdeki baltayı görürsünüz
Açtığınızda gözlerinizi
Artık siz özgürsünüz.
(Temmuz - '19)
Yataklar
Güzel ve çirkin yatıyor,
Soylu ve soysuzla beraber
Gönlümün yatakhanesi
Ne de geniş böyle!
Tüm düşmanlar bir arada
Tüm elçiler de uyuyor
Terle kavrulmuş
Bol kabuslu yataklarda
Işıklar daima açık
Uykudan sıkılanın
Yolu açık olsun
Sağlam bacaklarla
Kalkıp yürüsünler.
Bir, iki, dört sekiz,
Budaklanıp dursun
Kara ağaç
İhtiyacı yok bahçıvana
Küçülmez asla o.
(Ocak - '19)
Muhafaza
Bu gerçek kargaşası:
Ey en karmaşık kargaşa!
Derin okyanusların kumlu dibi,
Heybetli dağların soğuk zirvesi.
Ey kurşunu altına,
Altını yaşama,
Yaşamı zindana,
Zindanı ölüme çeviren,
Kendine sakin kargaşa!
Ben miyim senin peşindeki,
Yoksa, uykularımı bölen edepsiz bekçi,
Sen misin benim peşimde?
Sorularım, sorunlarım,
Sorgularım, yorumlarım;
Ete giren kör balta gibi,
Acıtır ama öldürmez,
Can çekiştirir yaslı hecelerde,
Kan çekiştirir puslu gecelerde.
Gizlersin kendini beyaz peçe ardında,
Çehren burada, tenin ipek altında.
Kaçmamalı senin gibi vahşi bir kadından,
Cesur durmalı demirden dişlerinin,
Ve paslı tırnaklarının önünde:
Kaçmamalı ve dimdik durmalı.
Zira kayarsa ipek, o seninle alay ederken,
Ve görünürse teni o seni kemirirken,
Anlarsın o zaman savaşları,
Savaşların arasındaki barışları.
Temellidir tüm savaşlar,
Ve fakat gereksizdir tüm barışlar.
Akıllı maymun savaş için vardır,
Masum ot barış için.
Sahiden katıdır onun peçesi,
Işığının güneşi sakladığı gibi,
Gösterisi de onun,
Gösterişsizliğini saklar.
Arkada bırakma altınlarını, ve unutma:
Barış içindir tatbikat,
Savaş içindir hakikat.
(Şubat - '18)
Azgın Sular
Bengidir umut, gökte bulur yerini,
Ağlaktır bulut, korur katil selini.
Misafiriz dünyada, sen bırakma tenimi,
Seller derin, yüzelim, ver elime elini.
Çatlak duvar misali, aramızdan yel geçer,
Aramızda karanlık, rastgele yüzler seçer.
İletişim gerçektir: kırma şefkatin belini,
Şefkattir kutsal şarap, iletişebilenler içer.
(Şubat - '18)
Kalıntı
İkiyüzlülük hırkası,
En soğuk kış soğuğunda,
En hilekâr adaletin doğumunda,
Vaktini harcıyormuşsun gibi,
Düşmüyor üzerinden.
Cehaletin kışkırtırken aklımı,
Pelerine kilitlenmiş bir boğa gibi,
Gafletin göstermezken sana kendini,
Pelerine kilitlenimş uyuz bir boğa gibi,
Ya da yavrusu incinmiş bir anne gibi,
Sakin kalamıyorum.
Nefretim sahiciyse eğer, bil:
Sevgiden mürekkeptir onun temeli.
Dönüşmesin bir gün öfkeye,
Kundakçı ruhlu bir gölgeye,
Dönüşmesin senin için.
Dönüşürse yakın sonun,
Gemleri bende değil onun,
Son çare, sonu yolun,
Kork, mağlup bitecek oyun.
(Ocak - '18)
Tabela
Özgür olmaya, kurtulmaya,
Layık mıyım ben?
Bir levhadan yontulmaya,
Layık mıyım ben?
Cisimsiz arzular kafamın köşesinde,
Dinmez istek çığlıkları, bir bebek gibi.
Duyarım kafiyeyi her birinin sesinde,
Can çekişirler güçsüz: iyi bir dilek gibi.
Tamı bilmeyen eksik çaresizce arar,
Tembeldir, arar zahmetsiz arayışı.
Bilmez kendini, bahçeli cennet kurar,
Varoluş cehenneminde kopar kayışı.
(Ocak - '18)
Kumar
Derinliğinde gecenin, orman karanlığında,
Tavşan ölümsüz sanarken kendini,
Işık nezaretinde,
Dolanırken ışıksızlık.
Yapmacık bir çocuk şiiri gibi,
Ya da bir babanın sesi kadar,
Soğuk aslanın nefesi,
Şişer göğüs kafesi.
Beyaz çehrenin altında ilk defa tanır,
Kara bahtını bahtsız tavşan.
Kaçabilir hayatının sonuna dek,
Kaçışının pahası hayatı olana dek.
Donar günün son ışıklarıyla,
Cehennem kırmızısı mantarlar,
Mütevazı yapraklar,
Cesur ısırganlar.
Aceleci kuzgunlar,
Alır soğuğun esirlerini,
Son hüzme sızarken.
Bir gün daha bulsa da ormanda huzuru,
Bir gün daha bulsa da kaygılanmaya,
Beyaz tavşan bir gün daha yaşasa da,
Aslanın bir kere,
Yalnızca bir kere talihli olması yeter.
Tavşanın ölümü için.
Ölümün yaşamı için.
(Ocak-'18)
(Ocak-'18)
Sahi
Boş akıl, kutsal sessizlik,
Ve uyku arası gelen dipsizlik.
Dolu zaman, lanet sessizlik,
Ve ses arası uyanan biçimsizlik.
Yalan, karınca bulur ekmeğini,
Yalan, merhametli verir emeğini,
Yalan, mazlum pay eder yemeğini,
Yalan tanrı hep esirger meleğini.
Eğriler, sesler, zamansız koşu,
Doğrular içinde bu dik yokuşu.
Erdemler, renkler, bulurken boşu,
Çeyrekler bekler, sonudur en hoşu.
(Ocak-'18)
Boş akıl, kutsal sessizlik,
Ve uyku arası gelen dipsizlik.
Dolu zaman, lanet sessizlik,
Ve ses arası uyanan biçimsizlik.
Yalan, karınca bulur ekmeğini,
Yalan, merhametli verir emeğini,
Yalan, mazlum pay eder yemeğini,
Yalan tanrı hep esirger meleğini.
Eğriler, sesler, zamansız koşu,
Doğrular içinde bu dik yokuşu.
Erdemler, renkler, bulurken boşu,
Çeyrekler bekler, sonudur en hoşu.
(Ocak-'18)
Yuh Artık
Yanlış seçimlerin,
Yalnız insanı,
Yalın ayak yürür,
Yalan yolları.
Kural bilmez, kaide asla,
Kurar kafasında kendine tasa,
Kumar gibidir onun hayatı,
Bulur akları belki de arasa.
Arar durur hakikati,
Ararken nerede dikkati,
Ara ara yanılacak olur,
Aradan düşer geri içeri.
Kalem bulur, yazamaz,
Alem bulur, yaşamaz,
Halesini bulamaz,
Yareni olur halesi.
(Aralık-'17)
Tatlı Teslimiyet
Ah bu ışıklardır hep öldürenler bizi,
Özlem olur kiminde karanlığın gizi,
Dertleşirsin kendinle, dertler olur bir dizi,
Ve kapanır yaralar, arkada kalmaz izi.
Ne güzel şeydir kendinle konuşmak,
Kimi hatırlamak ister, kimiyse unutmak;
Uyumak ister birisi, diğeri uyutmak,
Huzur bulur uykuda ve istemez konuşmak.
(Aralık-'17)
Dizginsiz
Onların doğrularına inandım,
Huzurumun dibine dayandım,
Açtım kapılarımı ardına dek,
Münzevi yalnızlığımla uyandım.
Derindi hayli uykum,
Ve yanımdaydı tutkum,
Yakmamalıydım yanımdakini,
Yaksam uyanırdı korkum.
Irmağın kendisidir zalim,
Çeker beni içine olsa da halim,
Çırpınırım sulardan kaçmaya,
Sular yapar esas aptalı bir alim.
Yok bu çılgınlığın bir sonu,
Delilikte akıl aramak asıl konu,
Avuçlarken beynimi deliliğim,
Sıcak ellerinden, yine tanırım onu.
(Aralık-'17)
rehavet_31
Hiç keyfim yok bugün,
Ancak nedensiz bir hüzün,
İniyor kapağı gözün,
Ve bulamıyorum bir çözüm.
Savılmaz belaymış rehavet,
Uykuya cevabım her daim evet,
Uykusuzluğa, benliğim, sen sitem et,
O canavar arkamda, ismi rehavet.
Beynimi yumruklardım, olsaydı bir kabak,
Uykumu almaya bulamıyorum bir yamak,
Serin rüzgar, biraz müzik, bir de kavak,
Diken batmasın tenine, gerelim araya hamak.
(Aralık-'17)
Es
Beğenmek, beğendirmek, tatmin ve heves,
Renkler belirir göğsümde, açılır aradaki kafes,
Çığırırım neşemi, bir soluk, ilk nefes,
Korkarlar çığlığımdan, neşesiz sanar herkes.
Düzen gelir, akıl gelir, suçsuz hakim gelir,
Aydınlanır yolumuz, sakin ibrahim gelir,
Kızıl karışır karaya, artar ateşi,
Bu ateşler içinde su, yanana zalim gelir.
(Aralık-'17)
Dipsiz Neşe
Ve neşe gelince yüze,
Aldırmazsın kışa ya da güze,
Tek amaç; varmak merkeze,
Öğrenirim bunu ben geze geze.
Ve giderse neşe bir gün yüzden,
Gece olur bu -ki vardır gündüzden,
Dersin, neşe de keder de bir özden,
Yeni bir ateş doğar elbet sönük bir közden.
Kalem yazar, soru sorar, muammadır,
En güzeli gören belki de bir âmâdır,
Göz görür, gönül ister arzusu yaradır,
Ah o kaçan neşe bu arzuya yamadır.
(Kasım-'17)
Ve neşe gelince yüze,
Aldırmazsın kışa ya da güze,
Tek amaç; varmak merkeze,
Öğrenirim bunu ben geze geze.
Ve giderse neşe bir gün yüzden,
Gece olur bu -ki vardır gündüzden,
Dersin, neşe de keder de bir özden,
Yeni bir ateş doğar elbet sönük bir közden.
Kalem yazar, soru sorar, muammadır,
En güzeli gören belki de bir âmâdır,
Göz görür, gönül ister arzusu yaradır,
Ah o kaçan neşe bu arzuya yamadır.
(Kasım-'17)
XX
Almadan evvel bizi bu kuklacı,
Almadan, getir senin ilacı,
Aman, geçsin, çabuk geçsin bu acı,
Haftaya da beklerim, ey güzel bacı!
Akar usulca, olmaz bir hazzı,
Akarsular bile doldurur bir ağzı,
Ah, girmesi zor, çıkması daha da,
Çıkmaya lüzum yok, bu derin bir kazı.
Evvel çıkmıştım oradan, şimdi giriyorum geri,
Bir kaçış yolu yok, duramıyorum beri,
Mübarek bir papatya, bense bir arı,
Çekiyor beni girdaba, olmasa da elleri.
(Kasım-'17)
Yorumlar
Yorum Gönder